Haber

İsrail-Lübnan-İran hattındaki gelişmeler Türkiye’yi nasıl etkileyebilir?

Hamas’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’de düzenlediği saldırılar. İsrail’in Gazze’de büyük yıkıma yol açan askeri harekatı. Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin İran’da, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Lübnan’da İsrail tarafından hedef alınıp öldürülmeleri. İran’ın İsrail’e yönelik füze saldırıları. Ve Hizbullah’la çatışmalar sonrası İsrail’in bir kez daha Lübnan’ı işgale başlaması.

İsrail-Hamas savaşının birinci yılı yaklaşırken Orta Doğu daha büyük bir bölgesel savaşa çok uzun süredir olmadığı kadar yakın görünüyor. Böylesi bir bölgesel savaşın yeni bir dünya savaşına yol açabileceğini düşünenler de var.

İsrail, 2006’dan bu yana Gazze’yi yöneten Filistin İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) ardından, İran’ın “direniş ekseni” adını verdiği güçlerin en önemli unsurlarından Hizbullah ile de bir kez daha karşı karşıya.

İsrail, son bir yılda Hizbullah’ın en az 19 üst düzey yöneticisini öldürdü.

Hizbullah üyelerinin çağrı cihazlarının 17 ve 18 Eylül’de patlatılması sonucu ikisi çocuk en az 32 kişi öldü, binlerce kişi de yaralandı.

27 Eylül’de ise 30 yıldan uzun süre Hizbullah’ı yöneten Hasan Nasrallah, en az 80 sığınak delici bombanın kullanıldığı saldırıda öldü.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Nasrallah bölgenin önemli figürüydü. Lübnan için önemli bir figürdü. Onun yokluğunun bıraktığı boşluğun zor doldurulacağını ben açıkçası düşünüyorum” dedi.

Fidan, Nasrallah ile “Gazze’de savaş başladıktan 10 gün sonra” Lübnan’da görüştüklerini söyledi.

Erdoğan: İsrail’in cinnet siyasetini Lübnan’a ve diğer bölge ülkelerine yayma girişimlerine ‘Dur’ denilmeli

İsrail’in Lübnan’a saldırılarını kınayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Nasrallah’ın ölümüyle ile ilgili doğrudan bir açıklama yapmadı.

Erdoğan, 28 Eylül’de X hesabından yaptığı paylaşımda, “İsrail’in, Gazze ve Ramallah’ta uyguladığı cinnet siyasetini Lübnan’a ve diğer bölge ülkelerine yayma girişimlerine artık “dur” denilmelidir” ifadelerini kullandı.

BBC Türkçe‘ye konuşan uzmanlar Türkiye’nin Nasrallah’ın öldürülmesi sonrası benimsediği yaklaşımı, Orta Doğu’daki sorunlara ilişkin yaklaşımlarında geçmişten bu yana Hizbullah’la çoğunlukla “karşıt sayfalarda” olmasına bağlıyor.

Orta Doğu’da istikrarsızlıktan “en çok zarar görecek” ülkelerden birinin Türkiye olacağını tahmin eden uzmanlar, Türk yetkililerin kamuoyunda İsrail karşıtı söylemleri devam etse de, İran’ın İsrail’e karşı “temkinli tutumunu korumasını” tercih edeceğini söylüyor.

Türkiye, Hamas’ın siyasi lideri İsramil Haniye’nin 31 Temmuz’da İran’ın başkenti Tahran’da öldürülmesini ise sert bir dille kınamıştı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Daha önce Şeyh Ahmed Yasin’e, Abdülaziz El Rantisi’ye ve daha pek çok Gazzeli siyasi isme yapılan menfur saldırıların amacı ne ise, İsmail Heniye kardeşime yönelik düzenlenen suikastın amacı da odur” demişti.

Erdoğan ayrıca “siyonist barbarlığın bugüne kadar olduğu gibi emellerine yine ulaşamayacağını” söylemişti.

Haniye suikastı sonrası Erdoğan’ın imzaladığı kararla Türkiye’de 2 Ağustos’ta milli yas ilan edilmiş, birçok muhalefet partisi kararı eleştirmişti.

‘Suikastlara tepki farkı, Türkiye-İran rekabetinin yansıması’

Peki Türkiye’nin Haniye ve Nasrallah suikastlarına verdiği tepkiler nasıl yorumlanmalı?

Uzmanlara göre tepki farkının temel nedeni Türkiye ve İran’ın Orta Doğu’da tarihsel olarak rakip ülkeler olarak konumlanmaları, dolayısıyla da Türkiye’nin İran ve Hizbullah ile bölgede genellikle karşı saflarda olması.

BBC Türkçe‘nin sorularını yanıtlayan Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu’nda (SOAS) Araştırma Görevlisi Dr. Karabekir Akkoyunlu, ” Ankara, Hamas ve diğer Müslüman Kardeşler kökenli örgütlerle olan ilişkisinin aksine, Hizbullah ile hiçbir zaman yakın bir bağlantı içinde bulunmadı” diyor.

Akkoyunlu, “İran’ın nüfuz alanında olan Hizbullah, özellikle Suriye’de Türkiye’nin desteklediği Sünni gruplarla sık sık karşı karşıya geldi” diye de ekliyor.

Hizbullah, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın sadık müttefiki olarak, ülkede 2011’de başlayan iç savaşta, binlerce savaşçısını Esad için savaşmak üzere Suriye’ye göndermişti.

Panorama Türkiye Araştırma Direktörü ve Karar gazetesi yazarı Osman Sert’e göre de, “Türkiye-İran rekabeti bölgenin jeopolitiğini dokuyan en önemli hususlardan bir tanesi”.

Osman Sert, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı (2009-2014) ve Başbakanlığı (2014-2016) sırasında basın danışmanlığını yapmıştı.

BBC Türkçe‘ye konuşan Sert, “Bu rekabet sadece Suriye’de, Lübnan’da, Irak’ta değil…Rekabet Kafkasya’da, Azerbaycan- Ermenistan çatışması bağlamında da aşikar” diyor.

‘Olası bir istikrarsızlığın kaybedeni Türkiye olur’

Akkoyunlu’ya göre İran’ın Orta Doğu’da gücünün sınırlanmasına yol açacak gelişmelerin “Ankara’da sessiz bir memnuniyet ile karşılanacağını söylemek yanlış olmaz.”

İran, İsrail’in Hizbullah’a karşı artan operasyonlarının ardından 1 Ekim’de İsrail’e misilleme saldırıyla yanıt verdi. İran’dan fırlatılan 200’den fazla füzenin bir kısmı İsrail topraklarına düştü.

Bu, Nisan ayında İsrail’e yüzlerce füze ve insansız hava aracı gönderen İran’ın bu yıl İsrail’e karşı ikinci doğrudan saldırısı oldu.

Türkiye bu saldırılarla ilgili açıklama yapmazken, Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Ekim’de Meclis’te yaptığı konuşmada “İsrail saldırganlığı Türkiye’yi de içine almaktadır” dedi.

Uzmanlara göre Orta Doğu’da daha geniş bir savaşa sürüklenmek istemeyen Türkiye, bu olasılıktan en çok zarar görecek ülkelerden biri olabilir.

Dr. Akkoyunlu, “Türkiye aynı zamanda bölgesel bir savaşa sürüklenmekten de kaçınmak istiyor. Dolayısıyla, Türk yetkililer kamuoyunda İsrail karşıtı söylemleri sürdürecek olsa da, Tahran’ın İsrail’e karşı temkinli tutumunu korumasını tercih edecektir” diye ekliyor.

Bölgede olası bir istikrarsızlığın Türkiye’nin ticari ilişkilerini de riske atacağı düşünülüyor.

BBC Türkçe‘ye konuşan gazeteci Ayşe Karabat, “Türkiye ticaretle geçinen bir ülke. Ticaret yollarının açık olması, çatışmanın olmaması Türkiye’nin her şeyden önce ekonomisi için faydalı” diyor.

Geçmişte uzun süre Filistin ve Lübnan’da görev yapan Karabat, diğer yandan İran’da “mevcut rejimin sarsılmasının, Türkiye’ye gelen Suriyeli mülteci sayısı kadar İranlının da göç etmek zorunda kalması” anlamına gelebileceğini söylüyor.

Osman Sert ise bölgede bir barış ortamı olduğunda, bütün aktörlerle konuşabilen tek aktörün Türkiye olduğunu savunuyor.

Sert’e göre Türkiye bu nedenle, “Olası bir istikrarsızlığın da kaybedeni olacak.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu